5 Ağustos 2012 Pazar

Aşk ayrılığı yanında taşır

İstanbul' un havasını hep böyle olduğunda daha çok sevdiğini düşündü; gri bir gökyüzü, rüzgara karşı uçuşan martılar ve bereketli denizi yaran balıkçı teknelerinin tenekeye ritimli vurulur gibi çıkardıkları motor sesi.
"Bu kez artık söylemeliyim" diye geçirdi içinden. Her buluşmalarının öncesinde olduğu gibi hazırladı içinde bütün söyleyeceklerini. Bir şehir hatları vapurunun köpürttüğü denize bakarken söyleyeceklerinin ilişkilerini aynı bu suyun köpürdüğü gibi değiştirebileceğini düşündü.

Öyle dalgınca düşünürken göz hizasında durmuş kendisine bakan Gül' ü gördü. Ellerini beyaz mantosunun cebine koymuş bir yandan rüzgarın savurduğu saçlarını düzeltmeye çalışırken kendisine gülümsüyordu. Düşündüklerinin Gül tarafından hissedilmiş olmasından korkarak bir an irkildi Sedat. Hava hafif yağmur çiseler hale dönüşmeye başlamıştı. Gül şemsiyesini açarak Sedat' 'ın koluna girdi:

-Yani bende düşünmesem ıslanacağız bir güzel. Dedi, elindeki şemsiyeyi daha çok Sedat' ın üzerine tutarak.

Sedat hiç bir şey söylemeden Gül'ü beline sarıldı ve şemsiyenin yüzlerini örtmüş olmasından yararlanarak uzun uzun öptü Gül' ü.

Yağmur şiddetini artırmıştı, vapurdan inen yolcular sığınabilecekleri yer ararken bir ölüm kalım halini yaşıyor gibi bir manzara oluştururcasına kaçışıyorlardı. Sedat, Gül' ün yanınadan uzaklaşıp iskele demirine dayandı. Yağmur damlaları taranmamış saçlarından yanaklarına süzülüyor ve o anda akan gözyaşlarını da alıp sanki hiç bir şey olmuyor ve herşey yolundaymış gibi bir yüz ifadesi oluşturuyordu Sedat' ın yüzünde.

-Islanıyorsun. Dedi Gül, şemsiyeyi Sedat' ın üzerine tutmaya çalışırken.

Gül' e arkasını döndü Sedat. Aklındakilerini söyleyecekken Gül' ün yüzüne bakacak cesareti yoktu.

-Neyin var Sedat? Dedi Gül, korkulu bir ses tonuyla.

-Seni artık bütün yaşam hırsın, şöhret budalalığınla birlikte başbaşa bırakıyorum. Dedi Sedat, kararlı bir ses tonuyla.

Bir kaç martının çığlığı duyuldu uzaktan, bir balıkçı teknesi bozuk motoru ile havayı yırtarcasına canhıraş sesiyle geçip gitti yanıbaşlarından.

-Sana hep söyledim Sedat, oyunculuk benim işim, hayatım tıpkı sesin gibi. Dedi yalvarır bir ses tonuyla.

-Benim gibi değil mi, benim kadar önemli öyle mi? Dedi Sedat yüzünü Gül' e dönerek.

-Ya işin tuhafı beni de götürdün o setlere, elin herifleri senin yüzünü okşayıp, öperken bu bir sanat diyerek bana da izlettirdin diye bağırdı, Gül' ün bir şey söylemesine fırsat vermeden.

Yağmur artık su birikintilerine değdikçe ses çıkarırcasına yoğun yağıyordu. Sedat arkasını döndü ve akan gözyaşlerını artık yağmurun yıkamasına fırsat vermeden kendisi sildi elleriyle. Arkasında gittikçe uzaklaşan hıçkırık seslerini duyuyordu.